27 Mart 2015 Cuma

EĞİTİM SİSTEMİ


İzlediğim 3 idiot filmi komik, eğlenceli bunu yani sıra eğitimi ve hayatı çok güzel bir şekilde eleştiren izlenmesi gereken bir film.



 Filmde Hindistan da gençlerin belli bir seviye ve belli bir eğitimde olması çok önemli bir konu. Bu yüzden de bir çok genç mühendislik fakültesi gibi belki ilgi alanlarına uymayan ama toplumun ve ailenin baskısı ile bu tip bölümlerde okuyor. Filmde yanlış ezberci eğitim sistemi değil de yaratıcı ve üretken olmanın eğitimdeki önemi vurgulanıyor. Rancho isimli bir geç ise tüm bu eğitimdeki ezberci düzeni yıkmaya çalışıyor. Filmde çocuklar sırf aldıkları notlara göre değerlendiriliyor. Yani kadar çok ezber yaparsa o kadar iyi bildikleri düşünülüyor ve öğrenciler bir yarış içinde yetiştiriliyor. Hocalar her zaman kitaptaki ezber cümleleri istiyor. Rancho ise kendi cümleleri, kendi örnekleri ile cevaplar veriyor ve onun bu tutumu okuldaki eğitim sisteminde pek onaylanmıyor. Eğitim sistemindeki bu bakıcı düzen yüzünden, bir öğrenci intihar ediyor.  Rancho ilk başta en yakın 2 arkadaşının düşüncelerini değiştiriyor. Sonrada üçü birlikte bu sisteme kafa tutuyorlar. Rancho arkadaşı Farhan’ın da kendi hayalleri peşinden gitmesini sağlıyor. Fotoğrafçı olmak isteyen ama babasının isteği ile mühendislik okuyan Farhan’ın babasını ikna etmesini sağlayarak kendi hayallerinin peşinden gitmesine yardım ediyor. Mutsuz olacağı bir mesleği yapmaktansa mutlu olacağı şeyi yapması konusunda arkadaşını destekler.




Film birçok anlamda ders veren bir film. Aynı zamanda bizim Türkyede ki eğitim sistemini düşünmemize, eleştirmemize, her şeyin çok para kazanmak yada iyi bir üniversite okumak olmadığını, gençlerim kendi ilgileri hayallerinin doğrultusunda ilerlemeleri gerektiğini vurgulayan bir film.


26 Mart 2015 Perşembe

BİR TOPLUMU ANLAMAK




Geçenlerde Özgecan'ın öldürülmesi olayı tüm toplumumuzu etkilemişti. Minibüse binip okula gitmek isterken saldırıya uğrayıp, sonara öldürülerek yakılması en adice ve en vahşice yapılmış bir cinayetti. Tüm toplum bu olay için ayaklandı, eylemler düzenlendi, bilinçlendirmek ve olayın ciddiyetine tepki çekmek için internette ve sosyal medyada da çeşitli  kampanyalar başlatıldı.

Ancak tüm bu yapılanlar toplumumuzda var olan bir gerçeği değiştiremiyordu, kadın cinayetleri, töre cinayetleri. Kadının dışarı çıkması, bir erkeğe bakması, ya da evdeki tartışmada çıkan en küçük bir olaydan sonra öldürülmesi, saldırıya,tecavüze uğrayıp öldürülmesi bu olaylar aslında sandığımızdan çok daha fazla. Bir yerde bir söz okumuştum, 'Bir toplumu anlamak istiyorsanız o toplumdaki insanların nasıl öldüğüne bakın'. Bu sözü ilk başta çok anlamlandıramamış olsamda şimdi ne kadar doğru olduğunu anlıyorum.  Gerçekten de bu tip olayları duydukça ve bu olaylar her geçen gün daha da arttıkça toplumumuz, bu millet nereye gidiyor diye kendimizi sorgulamamız lazım. Toplumuzun sahip olduğu bu tutumu değiştirmek için çabalamalıyız. Ancak sadece Özgecan için değil her zaman bu tip olaylara tepkili olmalıyız yoksa hiçbir şeyi değiştiremeyiz.

25 Mart 2015 Çarşamba

KARDELENLER PROJESİ



Bu hikaye daha önce haberlerde izlediğim Kardelenler projesinin başarısı ile ilgili bir hikaye. 

Gülseren Çelik Kardelenler projesi sayesinde eğitimine devam edebilmiş. Güleser Diyarbakırlı ve 8 çocuklu bir ailenin 4. çocuğu uzun zaman önce babasını kaybetmişti, ayrıca anneleri de onları terk ettmişti. Fakat Güleser başarıları ile Kardelenler projesinden 7 yıl burs kazanmıştı. Bu burs sayesinde lise ve üniversite eğitimine devam edebildi. Şimdi ODDTU de Uluslar Arası ilişkileri okudu. Eğer ona bu burs sağlanmasaydı burada olamayacağını böyle iyi bir eğitim alamayacağını söyledi. Hatta diğer kardeşleri de Kardelenler projesi sayesinde okumaya devam ediyorlar. Güleser’in hikayesi birleşmiş milletler tarafından örnek Kardelenler projesi olarak seçildi ve Güleser Birleşmiş Milletler binasında bu projenin hayatını nasıl değiştirdiğine dair bir konuşma yaptı. Okula gitmek için nehirleri aşan bu kız şimdi bu binada konuşma yapabilmek için okyanusları aştı. Kardelenler projesini desteği ve inancı ile Güleser Türkiye’ nin en iyi üniversitelerinden birini kazandı. Güleser’in bu hikayesi diğer kardelenler ve diğer kızlar için bir örnek oluşturdu. Böylelikle Güleser gibi bir çok kızın kendine inanmaya başlayıp Kardelenler gibi başka benzer projelerin desteği ile onun gibi başarılı olup çok iyi yerlere gelebileceğini düşünüyorum


22 Mart 2015 Pazar

SOL AYAĞIM






İzlediğim 'Sol Ayağım' filmi Christy Brown’un hayat hikayesini konu olan bir biyografiydi. 




          Christy Brown Beyin felci ile doğar sol ayağı dışında vücudunu hareket ettiremez. Bu yüzden hayatını tekerlekli sandalyeye bağlı olarak geçirmiştir. Vücudunu hareket ettirememenin dışında konuşma becerilerinden  de yoksundur.  Bu nedenle doktorları, ailesi ve çevresindeki birçok kişi onun zihinsel olarak da özürlü olduğunu düşünmektedir. Christy konuşamadığı ve vücudunu da hareket ettiremediği için kendini ifade edememektedir. Ailesi ve çevresindekilerde bu durumundan dolayı onun zihinsel olarak da engelli olduğunu düşünürler ve Christy’i pek önemsemezler. Annesi hariç babası, kardeşleri ona kötü davranırlar, onu bir fazlalık olarak görürler. Arkadaşları da yapmış  oldukları kötü şeyleri Christy’nin üzerine atarlar. Bir gün Christy kardeşi ders çalışırken, büyük bir çaba ile sol ayağının da yardımı ile vücudunu hareket ettirerek yerdeki tebeşire uzanarak sol ayağı ile aldı ve ‘Anne’ yazdı.  Aile bu duruma çok şaşırdı. Böylelikle Christy hem zihinsel olarak herhangi bir engeli olmadığını, hem de ‘anne’ yazmasıyla annesine karşı olan sevgisini dile getirdi.  Bu olaydan sonra ailenin  özellikle de babasının Christy’ ye bakış açısı değişti ona karşı daha duyarlı olmaya ve onu desteklemeye başladılar. Christy vücudunun tek kullanabildiği parçası ile resimler yapmaya başladı. Ailesinin de desteği ile Christy’nin kendine olan inancı da artmaya başladı. Christy  yaptığı bu resimleri geliştirmeye azimle çalışmaya ve  çok daha güzel resimler yapmaya başladı. Zaman içerisinde kendini geliştirerek romanlar ve kendi hayat biyografisi de olan birçok eser yazdı. 

          Christy Brown’un bu azmi sadece sol ayağı ile bunları başarması aslında bizimde istedikten sonra bir çok şeyi başarabileceğimizi gösteren bir hayat hikayesi.





21 Mart 2015 Cumartesi

GEÇMİŞİNİ BİLMEK


 



   
         Gaziantep’e gittiğimde gezdiğim Gaziantep Kalesi ve Kale içinde Kahramanlık Müzesi bana tekrar kurtuluş savaşımızı yaşattı. 
          
        Gazinatep Kalesi'ne gidene kadar bu kalenin düşmana karşı savunma  amacıyla yapıldığına dair bir fikrim yoktu. Kurutuluş Savaşı deyince aklımıza hep Çanakkale gelirdi. Gaziantep halkı dışarıdan hiçbir yardım almadan sadece kendi halkının çabalarıyla 10 ay boyunca düşmana karşı savaşan bir şehirdir. Zaten bundan dolayı Gazilik unvanı verilirmiştir. Bu süreç içerisinde Gaziantep in çoğundaki evler yıkılmış ve harap olmuştur. Birçok şehit verilmiştir. Gaziantep’in merkez ilçelerine adını veren  Şahinbey ve Şehitkamil de bu şehitlerimizdendir. Aslında Tarihi geçmişi bilmenin ne kadar önemli olduğunu onların hikayelerini okuyunca anladım. İlk başta  Sadece ilçe ismi zannettiğim bu isimlerin aslında, savaştaki şehitlik hikayelerini okuyunca çok farklı hissettim. Özelliklede Şehitkamil’in hikayesi beni çok etkiledi. Fransız askerleri Annesi ile yolda yürüyen 14 yaşındaki Şehitkamil'in önünü keser ve annesinin peçesini zorla açmak isterler annesi de mücadele etmeye çalışır. Şehitkamil de annesini korumak amacıyla askerlere taş atmaya başlar ve oracıkta öldürülür. 
         
          Aslında Şehitkamil’in hikayesi bir örnek, savaşlarda ülkemizde birçok Şehitkamiller can verdi. Gaziantep Kalesine gittiğimde de tekrardan bu kurtuluş savaşını ve o zorlukları hatırladım. İlçe diyerek geçtiğimiz yerlerin ne kadar önemli hikayeleri olduğunu gördüm. Artık bir yere gittiğimde oranın geçmişi ile ilgili bilgi edinmeye çalışıcağım. Özellikle de Türkiye gibi tarihi geçmişiolan bir ülkede yaşıyorsak. 



KARŞIT DAVRANIŞ GELİŞTİRME




Bir programda, ünlü bir çocuk nöroloğu olan doktor Sabiha Paktuna Keskin konuşmasını izlemiştim. Çocukların davranışlarını ödül ve ceza kapsamında ele almıştı. Çocuklara bir şey yapmamalarını söylediklerinde, çocukların aksine bu davranışlarını sürdürdüklerini söyledi. Hatta aileleri onları cezalandırdıkları halde bu davranışların arttığını anlattı. Sabiha Paktuna çocukların ailelerinin verdiği cezayı bir ödül gibi algıladıklarını, çünkü bu şekilde ailelerinin dikkatini çekmeyi başardıklarını dile getirdi. Aileler çocukları uyardıklarında ya da kızdıklarında, çocukların kendi amaçlarına ulaştığını söyledi. Örneğin masanın üzerinde duran bardağı itmeye çalışan çocuğu anne uyardığında, aslında çocuk amacına ulaşmış oluyor çünkü annenin ilgisini çekmeyi başarıyor. Sabiha Paktuna ise ailelerin çocuklarını hiçbir şekilde uyarmamalarını belli bir süre sonra davranışın kaybolacağını söylüyor. O bardağı iten çocuk örneğinde anne hiç bir şey söylemezse, ilgilenmezse, o bardağı çocuğun belli bir yere kadar iteceğini ve bardağın masadan düşmeyeceğini söylüyor. Çocukların ailelerinin uyarılarının karşıt tepki geliştirecek şekilde tam ters davranışlar sergilediklerini belirtiyor.


Aslında sadece çocuklar değil bizlerde günlük hayatımızda insanlar bizim bir şeyi yapmamamıza karşı çıktığında onu yapmaya sanki karşıt tepki geliştirir gibi yapmaya devam edebiliriz. Yani kısıtlandıkça, baskılandıkça onun tam tersi bir davranış gösterilebilir.